BASIN AÇIKLAMASI

BASIN AÇIKLAMASI

EMNİYETTE MEYDANA GELEN HER ÖLÜM ŞÜPHELİ ÖLÜMDÜR.

DEVLET SOMUT DELİLLERLE AKSİNİ İSPATLAMADIKÇA YAŞAM HAKKININ İHLALİNDEN SORUMLUDUR. TBMM İNSAN HAKLARI KOMİSYONUNU VE TİHEK’İ ACİLEN GÖREVE DAVET EDİYORUZ.

Antalya Gazipaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün 3. katından atlayarak intihar ettiği iddia edilen 19 yaşındaki Murat Araç'ın 15 Aralık günü Antalya'da sahte kimlik bulundurmaktan gözaltına alındığı, ancak avukatının emniyeti aradığında böyle biri yok denildiği, önceki gün ise kardeşini görmeye gelen ağabeyine "kardeşin intihar etti, morgda" denildiği ağabey İlhan Araç, babasının kardeşiyle telefonda görüştüğünü, kardeşinin uzun bir aradan sonra babasıyla görüştüğüne sevindiğini, kardeşinin intihar girişiminde bulunma ihtimalinin mümkün olmadığını, sesinin de telefonda mutlu geldiğini, kardeşinin başına ne geldiyse emniyet binasında geldiği iddiasında bulunmuştur. Ayrıca, otopsinin ardından kardeşini gördüğünü söyleyen ağabey, yüzünde ve gözünde morluklar olduğunu ve vücudunun diğer kısmına bakamadığını söylemektedir. Kafasında 16 ile 17 dikiş bulunduğunu, bunun otopsiden mi? Yoksa başka bir şeyden mi? kaynaklandığını bilmediğini ifade etmiştir.

Bu anlatım ve vahim iddialar ve olayın yaşandığı yerin emniyet olması bile intihar iddiasına şüpheyle bakılması için yeterlidir. En basit suç şüphesiyle gözaltına alınan kişilerin dahi kemerinden ayakkabı bağcığına kadar tüm eşyalarından arındırılarak kelepçelendiği, tüm emniyet birimlerinde yer alan ve şüpheli-avukat görüşmesinin dahi kayda alındığı kamera kayıtlarının varlığı dikkate alındığında, bu ölüm insan hakları savunucuları olan biz hukuk camiasında ortada ağır bir insan hakkı ihlali olduğu yönünde ciddi şüphe ile karşılanmıştır.

Bu nedenle intihar iddiasına konu olayın nasıl gerçekleştiği hakkında görevli ve yetkili kamu makamlarının toplumu aydınlatan ve tatmin edici bilgileri paylaşmak zorunluluğu bulunmaktadır. Olayın ciddiyeti ve vahameti de bunu gerektirmektedir. Devlet, kontrolü altındaki, hukuken kendisine emanet edilen şüpheliyi, işlediği suç ne olursa olsun OHAL koşullarında bile olsa onun yaşamını ve vücut bütünlüğünü korumakla yükümlüdür.

Cevaplandırılması gereken ve şüphe uyandıran sorulardan biri, Emniyet tarafından hem hakkında terörist iddiasında bulunulan, hem de böyle bir kişinin karakolda tek başına, gözetim unsuru olmaksızın bırakılmasının yarattığı çelişkili durumun aydınlatılmasıdır. Gözaltında intihar olayının yapılacak etkin soruşturma ile aydınlatılması halinde, ister doğrudan kolluk güçlerinin kasti müdahalesiyle ister ihmal ve sorumsuzluğu sonucu kişinin yaşamını kaybetmesi neticesi asla kabul edilemez ve devletin her halükarda bundan sorumlu olacağı kuşkusuzdur.

Çünkü Yaşam Hakkı başta Anayasa 17.maddesi ve AİHS 2.Maddesi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış en temel ve kutsal haktır. Anayasada yer aldığı üzere, Herkes, yaşama, hakkına sahiptir. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

Devletin bu hakkı korumada pozitif ve negatif sorumlulukları vardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Yaşam Hakkının korunması için Devletin alıkonulma yerlerinde tuttuğu kişilerin başta can güvenliği olmak üzere diğer haklarını koruyucu önlemleri alma sorumluluğu, verilen ihlal kararlarıyla ortaya konulmuştur. Bu temel hak OHAL koşullarında bile askıya alınamayacak mutlak bir korumaya sahiptir.

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, yaşam hakkını güvence altına alan ve ölüm cezası verilmesinin haklı olabileceği koşulları belirleyen 2. maddesi, Sözleşme’nin, askıya alınmasına izin verilmeyen en temel hükümleri arasında yer almaktadır... İşkence ve insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele veya cezayı yasaklayan 3. madde ile birlikte, Avrupa Konseyini oluşturan demokratik toplumların temel değerlerinden birini vurgulamaktadır.” (Makaratzis Yunanistan, 20 Aralık 2004 tarihli Büyük Daire kararı, 56).

Devletler, sadece kasten ve hukuka aykırı şekilde yaşama son vermekten kaçınmakla yetinmemeli; aynı zamanda özellikle kanun yaptırımı mekanizmasıyla desteklenen etkin ceza hukuku hükümlerini uygulamaya koymak suretiyle, kendi yargı yetkileri içerisindeki kişilerin yaşamlarını korumaya yönelik uygun adımlar atmalıdır (L.C.B. / Birleşik Krallık, 09.06.1998 tarihli karar; Osman / Birleşik Krallık, 28.10.1998 tarihli karar). Bir bireyin ölümünde Devletin doğrudan herhangi bir sorumluluğunun olmaması 2. maddenin uygulanmasına istisna oluşturmaz (Angelova ve Iliev Bulgaristan, 26.07.2007 tarihli karar, 93).

Bu bağlamda devletin koruması altındaki alıkonulma yeri olan emniyet binasında meydana bu şüpheli ölümün etkin bir şekilde soruşturulmaması ve aynı şekilde yetkili makamların, başvuranın fiziksel zarar görmesini engellemeye yönelik olarak kendilerinden beklenebilecek tüm tedbirleri aldıklarını ispatlamaması halinde devlet, Yaşam Hakkının korunması için üstlendiği negatif ve pozitif yükümlülüğü kesin olarak ihlal etmiş olacaktır.

Bu bilgiler ışığında Şanlıurfa Barosu olarak:

1-Devletin en güvenli yeri olması gereken emniyet binasında gözaltındaki bir gencin ölümüyle ilgili ailesi tarafından dile getirilen vahim iddiaların etkin bir soruşturmayla ve

Birleşmiş Milletler Hukuk Dışı, Keyfi ve Yargısız İnfazların Önlenmesine ve Soruşturulmasına İlişkin Minnesota Protokolüne uygun adli işlemlerle aydınlatılması ve olayda sorumluluğu bulunanların tespitiyle cezalandırılması,

2-Alıkonulma yerlerini denetlemekle görevli TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve konuyla ilgili web sitesinde maalesef henüz aydınlatıcı bir girişim veya açıklamasına Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu (TİHEK) Kurumunun derhal incelemelerde bulunarak kamuoyunu tatmin edici denetleme raporlarını açıklamaya davet ediyoruz. TİHEK kendisine yasayla verilen ulusal önleme mekanizması sorumluluğunu bu olayda da yerine getirmeyecekse ne zaman harekete geçecek?

3-1990’lı yıllarda kaldığını düşündüğümüz gözaltı birimlerinde şüpheli ölümlere dönüş kapısını aralayacak uygulamaların önüne geçilmesi için yapılacak soruşturmanın cezasızlık politikasına yol açmamasını, en üst düzeyde bir hassasiyetle yürütülüp sonuçlandırılmasının önemini hatırlatmak istiyoruz.

4-Son olarak cenazenin Antalya’dan Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesine getirilmesi ve defni için cenaze nakil aracının dahi verilmemiş olmasını da gayri insani, toplumumuzun gelenek ve görenekleri ile örtüşmeyen son derece kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve tehlikeli bulduğumuzu herkesten ama istisnasız herkesten bu tür yaklaşımlardan ve söylemlerden uzak, toplumun tüm kesimlerini yapıcı, onarıcı ve birleştirici bir tasarrufa ve dile davet ettiğimizi kamuoyu ile paylaşırız.

ŞANLIURFA BAROSU BAŞKANLIĞI